Küsurat Yayınları etiketiyle çıkan ilk romanınız ‘Dünyanın Uyanışı’, dünyaca ünlü bir platform olan Netflix’e dizi olarak uyarlandı. Bu nasıl muhteşem bir duygu, bize anlatır mısınız?
Bunu duyguya döktüğümde tarifi bile yok. İnanılmaz bir gurur. Bu gurur kitabımın amacına ulaştığıyla ilgili. Her yazar masaya otururken böyle hayallerle oturuyor ama kalkarken bazen olumsuzluklar da oluyor. Benimse hayalim gerçekleşti.
Tokat’ta doğdunuz ve yedi yaşında küçük bir kız olarak başak tarlalarında koşarken kendi sınırsızlığınızı keşfettiğinizi anlatıyorsunuz önsözde. ‘Bizi kendimizin ötesine ulaştıracak bir adım atıp, başkaları için anlamlı şeyler yapalım’ diyorsunuz. Atiye’nin hikâyesi insanlara nasıl bir anlam katacak?
Başak tarlalarında yürüyen kızın okulu bize uzaktı, yani bizler o kadar zor şartlar altında okula gidiyorduk ki ben de hiç tanımadıklarıma faydalı olmak istedim. Atiye’nin uyanışında da insanlara fayda sağlamak var. Bunu ister spritüel olarak düşünün, ister maddi ya da manevi. Atiye farkındalıkla yola çıkıyor ve kendinden olmayanları hissedip onları yaşıyor. Diğer insanlara yol gösterici bir karakter. Şifacı, belki de kâhin. İnsanlara mana anlamında dokunmak da çok önemlidir.
Siz kendinizde şifacı bir duygu olduğuna inanıyor musunuz?
10 yıldan beri ruhsal koçluk ve NLP çalışmaları yapıyorum. Danışanlarım bana ruhsal şifalanma yaşadıklarını söylüyorlar. Bunu da teşekkür ederek yapıyorlar, bu teşekkürün manevi tatmini yeryüzünde hiçbir maddeyle ölçülmez.
“Göbeklitepe’de ruhsal parçalanma yaşıyorsunuz”
Göbeklitepe ile yollarınız nasıl kesişti? Katıldığınız radyo programında ‘Göbeklitepe’yi gördüğümde enerjinin beni parçalarıma böldüğünü hissettim’ diye bir açıklamanız oldu. Bu yoğun enerji size neler hissettirdi?
Eğer biraz hisleri düşüncelerinin önüne geçmiş biriyseniz, manyetik alana girdiğinizde ona maruz kalıyorsunuz. Göbeklitepe’ye ilk gittiğimde bir enerji alanına maruz kaldım. Bir rüzgârla geliyor, ama sizi ters yüz ediyor. ‘Ben başka bir şeyim, beni tanımla’ diyor ve siz zihinsel bir ambale yaşıyorsunuz. Orada ruhsal bir parçalanma hissediyorsunuz ve anlamlandıramıyorsunuz. ‘Burası ne, ben kimim, bu ne anlatıyor? 12 bin yıl önce avcılık ve toplayıcılık yapan bir toplumun tapınak yapmakla ne alakası var?’ diyorsunuz. Bilinenlerin çok ötesinde bir şey.
Sizce insan zihnindeki geçitler mi daha zor ve karmaşık yoksa Göbeklitepe’dekiler mi?
Beyin loblarımızda birbirleriyle iletişim kuran sinir uçları vardır. Kablolar gibi… Birbirlerine bilgi aktarırlar. Ben dünyayı böyle algılıyorum. Zihin dediğin şey de bu ikisinin toplamı. Zihin daha dışarıdadır ve iki lobun birbirine aktardığı bilgilerin depolandığı merkezdir. Dünyadan algıladıklarınızı, sağla hisseder ve solla algılarsınız ya… Zihin de bu iki algının toplamı. Zihnin labirentlerinden geçen zaten hayatın labirentlerinden geçer. Zihin, insan, dünya birbiriyle senkron halinde. Sende ne varsa yeryüzünde var zaten. Senin zihninin labirentleri dünya ya da Göbeklitepe’ye benziyor mu diye soracak olursan birebir aynısı derim.
Kitaptaki ‘Traum’ karakteri için gücü elde etmek adına her türlü bedeli ödediğini vurguluyorsunuz. Güç için illa bedel ödemek gerekiyor mu?
Güç dünyadaki herkesin sahip olmak istediği şey. Traum eski bir geleneğin takipçisi, o da ölümsüzlük gücünü istiyor. Atiye üzerinden bir boyut kapısı açıp, ölümsüzlüğünü ilan etmek. Ekonomik gücün zirvesini yaşayanlar aslında manevi dünyada o gücü bulmak isterler. Gücü elde etmek başkalarının üzerinden atlamaktır, her zaman bedel ödersin. Çok güçlü bir aşk için de, çok ciddi bir manevi değer için de. Benim bedelim de yalnızlık. İnsanların senin gibi algılamadığını düşünüyorsun ve yalnızlık hissediyorsun.
Kitapta Atiye karakterinin huzur bulduğu mekân Galata Mevlevihanesi. Sizin de var mı böyle özel yerleriniz?
Huzur aslında mekânlarla ilişkili değil. Mevlevihane’de bir bilge var. Gerçek dünyada insan huzurlu hissetmek için içindeki karmaşayı çözmeli. Varmak istediği noktayla ilgili hırslar mesela, çünkü hırs insanı uyutmaz. Nefsimizden arındığımızda her yer bize huzurlu mekân.
Her 7 yılda bir alabora olurum
Gelelim diziye… Dizide Şems-i Tebrizi’nin ‘Hayatının altının üstünden daha iyi olmadığını nereden biliyorsun?’ sözüne atıfta bulunulmuş. Sizin hayatınızı alabora eden bir aydınlanma dönemi yaşadınız mı?
Her yedi yılda bir alabora oluyorum. İlk dişim çıktıktan sonra, ilk reglimden sonra, âşık olduktan sonra bambaşka şeyler yaşadım. Yedi döngüseldir, dünya da yedi katlıdır, insanın da yedi zamanı vardır. Aydınlanma yaşamak için acıdan geçmek lazım. Acıdan geçmeyen hiçbir ruh aydınlanamaz. Acı hem olgunlaştırır, hem karanlığın içinde düşürüp kaosu tattırır, düzen kurduğunda ise aydınlanırsın. Her zaman bir çıkış vardır.
Peki, insan bazen gerçekten bildikleriyle değil bilmedikleriyle mi mutlu oluyor?
İnsan bilmedikleriyle daha mutlu çünkü bildikleriyle dünyayı anlamlandırıyor.
Göbeklitepe’ye gittiniz ve sonrasında sayısız makaleler okuyup, araştırmalar yaptınız. Hiç rüyalarınıza girdi mi?
Bilinçaltıma girdi ve sürekli başka yerlerde gördüm. Mesela bir gün Suriye, bir gün Kudüs… Rüyalarımda hep başka yerler ama aynı mekân vardı. Göbeklitepe’nin bir kilit, anahtar ve çark olduğunu düşünürsek D tapınağı sanki bir saatin dişlileri gibi. O zaman bunları döndüren bir şey var. Bu toplanma alanı çalışıyorken orada da çalışıyordu. Ayrı yerler ama senkron çalışıyorlar gibi hissettim.
Siz de Atiye gibi sarsıcı rüyalar yaşadınız mı? Gördüğümüz kadarıyla Atiye ve sizin hayatınız da benzerlikler taşıyor.
Çocukluğumda çok yaşardım, benzerlikler taşıyor ama ben Atiye değilim. Atiye’de kendimden yola çıkmış olabilirim ama o benim yapamadıklarımı yapıyor. Benim ve onun misyonu aynı değil. Benimki bu toprakların önemini fark edip, bu topraklar üzerinde gelmiş geçmiş herkesin aynı mesajı verdiğini ve sevgi taşıdığını, din ve dil farklılıkları olmadan herkesin bir olması gerektiğini anlatmak.
Diziyi izlediniz ve eserinizin ete kemiğe bürünmesi size ne hissettirdi?
İlk galada seyrettim ve yutkunamadım. Ellerim, bacaklarım titredi… Gurur duydum ve ağladım, çok duyguyu bir arada yaşadım. Senin yarattığın karakteri karşında gördüğünde önce inanamıyorsun, bir karmaşadan geçiyorsun. Çok duygulandığım kesin.
Atiye sizce Tanrı tarafından size verilen bir armağan mı?
Tanrı tarafından bana verilen başka bir armağan var. Atiye bunun sonucu. Duru görü ve öngörü yeteneğim var. Tahlil, analiz ve bunları bir zemine oturtma özelliğim var. İster zekâyla, ister hisle yaptığımı, isterseniz Tanrı’nın hediyesi olduğunu söyleyin… Bu en nihayetinde bir hediye. Bir insan aurası ne söylüyorsa o.
Kitabınızdaki karakterler ile dizi kastını uyuşturabildiniz mi?
Benim kafamda canlandırdığım karakterlerin tiplemeleri aynı. Oyunculuğa baktığımda kitapta Jack, dizide Erhan karakterini Mehmet Günsür çok güzel canlandırmış. Günsür oyuncu olmasaymış kesin arkeolog olurmuş. O da spritüel ve mistik bir karakter bence. Beren hangi karakter verilirse onu çok güzel giyen bir kadın, enerjisi çok güzel. Melisa Şenolsun’a gelince… Bence bundan sonraki zamanlarda onu çok konuşacağız. Hem kalbi güzel, hem oyunculuğu. Beni çok şaşırttı. Cansu karakteri ancak bir insana bu kadar yakışır. İnanılmaz güzel iş çıkarmış. Meral Çetinkaya’yı tartışmaya bile gerek yok. Hepsi çok özel insanlar, bizim ülkemizden ancak bu kadar güzel bir kast çıkardı.
“Mezopotamya’ya biraz daha ışık tutulmasına ihtiyacımız var”
Dünyanın Uyanışı kitabı ve Atiye dizisinin Göbeklitepe’nin tanıtımına katkıda bulunduğu yönünde yorumlar alıyor musunuz?
Hem insanlardan, hem de yazarlardan çok olumlu yorumlar alıyorum. ‘Çok doğru bir iş yaptın, biz de yapacağız’ diyorlar. Türkiye İstanbul olarak algılanmamalı. İstanbul biraz Osmanlı, biraz Bizans ama Anadolu öyle değil. Mezopotamya orası. Bütün uygarlıkları hala yaşıyor. Hitit, Sümer, Akad var… Mezopatamya’ya biraz daha ışık tutulmasına ihtiyacımız var. Çünkü örtülü tarih açığa çıkıyor. Bunu aydınlatmak için iyi arkeologlara, dilbilimcilere, dini otoritelere danışmak lazım Her arkeolojinin dini bir karşılığı var. Göbeklitepe gerçekten önemli bir kült ve şimdiye kadar bilinen tarihi değiştirebilecek dinamikleri de var içinde. “İnsanların gerçeğin ekseninini kaydırdıklarını gördüm”
Livkon International’dan Life Coach & NLP sertifikanız var ve Türkiye’nin, dünyanın önde gelen isimleriyle kendi geliştirdiğiniz iletişim ve koçluk tekniklerini kullandığınız seanslar yapıyorsunuz. Bu seanslara içsel durumları ve olayları anlamlandırmalarına yardımcı oluyorsunuz. Bahsetmek ister misiniz?
Ruhsal terapiler yapıyorum ve astrolojiyle ilgileniyorum. Kendi geliştirdiğim teknikler aura okumak ve bunu nasıl yaptığımı bilmiyorum. Çok fazla insana temas ettim ve hiç negatif geri dönüş almadım. Bu yaptığım seanslarda insanların kendilerine ne kadar çok yalan söylediğini gördüm. Gerçeği ne kadar kendilerine göre şekillendirdiklerini, gerçeğin eksenini kaydırdıklarını gördüm. Bu da benim projemi ister istemez insan yaptı. Dünyanın Uyanışı kitabının devamı gelecek mi?
Yazdım bile, birkaç bölüm eklenmesi gerekiyor. Çok yakında bir sessizlik kulesine geçeceğim ve kendimi kapatacağım.
Zehra ÇENGİL
Twitter: twitter.com/zehracengil