Şengül Boybaş: “Karakterler Gözlemlerimden Doğdu, Atiye ‘yi İse Ben Doğurdum”

haberİ oku

Bu röportaj, KalemKahveKlavye’nin “Türkiye Dizi Tarihinde Kitap Uyarlamaları” mini dosyası kapsamında yayınlandı. Dosyanın diğer içeriklerine ulaşmak için TIKLAYIN.

Şengül Hanım, hoş geldiniz. Hem Atiye’nin izleyiciyle hem de Dünyanın Uyanışı‘nın okurla ikinci buluşmasını tebrik ederek başlayalım. İlk kitaptan bugüne uzanan süreç nasıl gidiyor sizin açınızdan?

Öncelikle teşekkür ederim heyecanıma ortak olduğunuz için. Biraz sancılı ama keyifle ilerliyor süreç. Kendimle yarışmaya çabalıyorum, her yeni üretimde bir öncekinin üzerine bir taş koymaya uğraşıyorum. Eskiden daha kaygılıydım, şimdilerde sanıyorum ki bu kaygıyı üretime çevirmeyi öğrendim. Kabul edersiniz ki zor bir süreçten geçiyor dünya, bu aşamada hepimiz görevliyiz ve birbirimize karşı sorumluyuz. Bu farkındalıkla ilerliyor benim yolum…

İlk kitaptan beri seri olacağı fikri var mıydı? Kaç bölüm gibi planlıyorsunuz?

Seri olacağına yazarken karar verdim aslında, baştan değil yolda alınmış bir karar. Yol devam ettikçe seri de devam eder…

Küsurat Yayınları gibi hem kurum hem ekip olarak genç ve üretken bir yayıneviyle çalışıyorsunuz. Onlarla ilişkiniz nasıl gelişti, nasıl bir çalışma sisteminiz var?

Biz bir aileyiz. Hastalıkta sağlıkta, varlıkta yoklukta, her daim ve her zaman beraber üstesinden geliyoruz tüm süreçlerin. Editörüm Büşra genç yaşına rağmen gerçek bir kriz yöneticisi ve aynı zamanda harika bir vizyonu var. Ben söz dinleyen bir ekip arkadaşıyım, benim işim yalnızca yazmak , okura ulaşması için tüm süreçleri Büşra ve o tatlı ekip arkadaşları yönetiyor…

“Göbeklitepe Bendeki Bendeki Potansiyeli Açığa Çıkarmam Gerektiğini Söyledi”

Kitabın İngiltere’de de yayınlanacağına dair bir bilgi okumuştum. Doğruysa o süreç ne durumda?

İngiltere’nin en büyük yayınevlerinden biriyle anlaşma yapmak ve aynı zamanda Londra Kitap Fuarı’na katılımcı olarak gitmeye hazırlandığımız dönemde pandemi ortaya çıktı ve tüm fuarlar iptal oldu. Şimdilerde görüşmelerimiz devam ediyor ama süreç epey yavaş ilerliyor,  kısmet artık.

İlk Göbeklitepe ziyaretinizden sonra içsel bir itkiyle yazmaya başladığınızı anlatıyorsunuz. “Yazdım ve bir Göbeklitepe romanı çıktı”dan ziyade “Göbeklitepe’ye gittim ve yazmaya başladım” cümlesi daha açıklayıcı mı olur? Yazıyla ilişkinizin net başlangıcı böyle mi oldu?

Aslına bakarsanız çok daha detaylı ve incelikli bir başlangıcı oldu; “yazdım” ya da “yazmaya başladım” benim için sonuç cümlesiydi. Yazmak önce hayal etmeyi, Dünyanın Uyanışı gibi odağına tarihi bir mekânı alıyorsa araştırmayı beraberinde getiriyor. Yazma fikri, evet, Göbeklitepe’ye gittiğimde gelişti. Fakat süreci hayli uzun ve sancılıydı.

Göbeklitepe’nin size “Yazmalısın!” dediğini söylüyorsunuz. Bunu bildiğimiz anlamdaki ilhamdan ayıran ne?

Bu bir serzeniş cümlesi yani metafor. O topraklar bana bendeki potansiyeli açığa çıkarmam gerektiğini söyledi, aslına bakarsanız tüm bunlar buranın bendeki manasıyla ilintili. Gündelik hayatımızda sıklıkla yaşamayız bunu, bize “Bunu yapmalısın” diyen sesi duymak, işaretleri takip etmek zordur. Göbeklitepe’nin manası benimle konuştuğunda, “yazmalısın” dediğini duydum. Bu durum aradaki duygusal ve ruhsal bağlantıyı geliştirdi.

Yazıyla ilişkiniz ne olursa olsun Dünyanın Uyanışı‘nın arka planını oluşturan bir ezoterik, kozmik ve spiritüel dağarcık var. Bu dağarcığı neler besledi? Okuduklarınız, araştırdıklarınız?

Öncelikle size çocukluğumdan bu yana spiritüel bir yanım olduğundan bahsetmeliyim. Ben eğitimlerimi tamamlayana kadar bu durumdan hep korktum. Şimdilerde verdiğim ruhsal danışmanlık seansları ve eğitimleriyle bu durumu insanlığa faydalı hale getirdim. Benimle benzer durumları yaşayan birçok insanın hikâyesine bire bir şahit oldum. Aslında spiritüel dünya şu yaşadığımız gündelik hayattan bağımsız değil. Manayı ve ilhamı gördüğümüzde hayat zaten işaretleri gündeliğin içine saklıyor, bize fark etmek kalıyor. Spiritüel ve ruhsal danışmanlıktan deneyimlediğim tüm bilgiyi romanın içine giydirerek biraz farkındalık yaratmak istedim. Yaptığım okumalar ve araştırmalar kendi gelişimim içindi. Fakat aktardıklarım insanlığın gelişiminde fayda sağlamak için…

“Kadınların, Hiçliğin Ortasında, Varlık Denizinde Yüzebileceğine İnanıyorum”

Peki bunları kurguya yedirme aşaması nasıl oldu? Hikâye ve temayı biliyoruz, peki karakterler nasıl gelişti?

Burası biraz karışık, karakterler kendi hayatımda edindiğim gözlemlerimden ve izlenimlerden doğdu. Atiye’yi ise ben doğurdum. Kurgulamak çok sevdiğim bir yöntem değil. Kendi içinde ahengi olan bir hikayeyi kurgulamaya çok ihtiyaç duymazsınız. Ben de öyle yaptım, olayları uç uca eklediğinizde zaten kurgulamış oluyorsunuz.

Bu soruyu biraz da Atiye özelinde sormak istiyorum: Onu karakterize ederken güçlü, yalnızken de ayakta durabilen, duygusal travmalar karşısında yıkılmak yerine toparlanmayı seçen bir kadın yaratma arzunuz çok belli ve takdir edilesi. Bu anlamda ana kahramanın bir kadın olmasının, yazarının da kadın olmasından başka sebepleri olmalı.

Bizler rahim taşıyan canlarız. Rahim, yaratımın en kuvvetli olduğu, aynı zamanda ilahi olan ile bağlantı kurabildiğimiz muhteşem bir yer. Tüm bu mucizeden hareket ederek, kadınların hiçliğin ortasında varlık denizinde yüzebileceğine inanıyorum. Kadınlar gerektiğinde potansiyellerinin üzerine çıkabilir. Yaradılışımızın bir mucize olduğunu ve güçlü bir düş dünyamızın olduğunu deneyimlediğim için bunu çok inanarak söylüyorum.

Eğitiminiz Halkla İlişkiler ve İşletme üzerine, kariyeriniz ise danışmanlık ve kişisel gelişim üzerine. “Dünyevi” diyebileceğimiz bu alanların yanında spiritüel bir yönünüz de var. Aslında Dünyanın Uyanışı da bu ikiliğin bir karması… Kendinizden, varoluşa bakışınızdan neler kattınız hikâyeye?

Bahsettiğim gibi çocukluğumdan beri farkında olduğum bir durum bu. Bende binleri aşan hayat hikâyesi var, bunların içinde yüzlerce Atiye var. Kimlik arayışlarında izledikleri yol sayesinde benim yoluma düştüler ve bu yolda birbirimize sayısız katkı sağladık. Ruhsallığa temas etmeyen, kendini bilme çabasına girmeyen bir kurgu ya da üretim benden çıkmaz. Projem insan. Bu hayatlar bana sadece hiç olduğumu ama bunun yanında bir bütünün parçası olduğumu da gösterdi.

“Atiye İçin Süper Kahraman Yerine Süper İnsan Diyebilirim”

Atiye, kategorik olarak bir “süper kahraman” aslında, siz buna katılır mısınız?

Süper kahraman diyebilir miyiz emin değilim ama Atiye farkındalığı çok ilerilerde, kadim uygarlıkların hafızasını ve yeteneklerini taşıyan ve o yetenekleri zaman içerisinde hatırlayan etten kemikten ve histen ibaret bir insan.

Türk Edebiyatı’nın fantastik kökenleri olsa da süper kahraman konjonktüründe yeni yeni ürün veriyoruz. Sizin hikâyeniz için kahramanın ve süper kahramanın işlevi nasıl konumlanıyor?

Süper karaman denildiğinde aklımıza Marvel evreni geliyor ve böyle algılanıyor aslında bu konsept. Süper kahraman  yerine süper insan diyebilirdim örneğin Atiye için. (Gülümsüyor.) Süper insanla kastettiğim kendisi dışındaki insanlar için çabalayan, beş duyunun ötesine geçebilmiş, kadım öğretilere kulak tıkamayan, maddeyi aşıp manaya ulaşan, bunu da insanlığın yararına kullanabilen bir karakter. Bence hepimiz potansiyel birer süper insanız.

Kitabın yayımlanması ile uyarlanması arasında pek de uzun olmayan bir süreç var. Nasıl gelişti ve sizce Dünyanın Uyanışı‘nın bugünkü izleyici trendlerinde yakaladığı noktalar neydi?

Dünyanın Uyanışı anlatılması ve aktarılması gereken birçok mesaj taşıyan, misyonu olan bir kitaptı. Aslına bakarsanız ben değil, kitap kendi kaderini belirledi. İzleyicisini de kendi seçti. İşte bu yüzden geniş kitlelerce sevildi ve benimsendi. Herkes kendinden bir parça, hayatından bir kesit buldu.

Her kitap filme ve diziye uyarlanırken çok majör olanlar da dahil olmak üzere değişimler geçirebiliyor. Sizin uyarlama haklarını teslim ederken ekrandaki Atiye’de ve hikâyesinde çizdiğiniz kırmızı çizgiler oldu mu?

Benim kırmızı çizgilerim evrensel değerler üzerinden inşa olur. Evrensel çizgilerde aşılmaması gereken ne ise, benim için de geçerli bunlar.

Dizi, artan bir popülariteye sahip, kitap da onu izliyor. Her şeyin arkasındaki yaratıcı olarak sizin görece geri planda durmanız bir tercih mi?

Oyuncu değilim, benim işim yazarlık. Dolayısıyla ön planda olmak gibi bir tercihim olmadı. Evet o renkli dünya çok cezbedici ama ben renkli dünyaya karışıp kendi rengime yabancılaşmaktan korktum. Benim zaten yeterince renkli bir dünyam var. Haklarım korunduğu müddetçe olduğum yer benim cennetim.

Dünyanın Uyanışı‘ndan önce yazdığınız başka taslaklar var mı? Atiye’nin hikâyesi tamamlandıktan sonraki yazarlık planınız nedir?

Halihazırda tamamlanmış iki romanım daha var, bunlar da evrensel temalar üzerinden işleyen, fantastik ögeler barındıran işler. Kendi yollarını çizene kadar bekleyecekler bende. Karantina sürecinde çok fazla yeni proje çalıştım, yazılmayı bekleyen üç hikâyem daha var. Dedim ya, bende binlerce hikâye var. Ve hepsi hayatın içinden ama aynı zamanda hayatın dışından başka bir pencereden yazılacak eserler. Şimdi Atiye hakkında kararımı verip yola nasıl devam edeceğimi yolun kendisine teslim ediyorum.

Bizden bu kadar Şengül Hanım. Çok teşekkür ederiz. Eklemek istedikleriniz varsa buyurun.

Pozitif düşünce bağışıklık sisteminin dostudur. Lütfen sizi negatif etkileyen her şeyden kendinizi uzaklaştırın, sevgiler…

Koray Sarıdoğan

1987, Ankara.
ÇOMÜ’de Türk Dili ve Edebiyatı lisansı, SAÜ’de Yeni Türk Edebiyatı yüksek lisansı…
KalemKahveKlavye’nin kurucu editörü.
Evli ve iki kedi babası…

Bazı kitaplar yazdı: Kadran Kadraj (2015), Kaosun Kalbi (2020), Yeraltı Kütüphanesi (2020), Gecenin Kıyısından Gelen Suratsız ve Yaşlı Kuzgun: Edgar Allan Poe (2020)


Haber etiketleri: